Dünyadaki Yerim

Aklımdaki oltaya takılan balıklar

  • mÛndus

    Yaptığımız işlerden sonuç almamak, neden yaptığını bilmeme hali. Bu mucize gibi bir şey bence sana verilen kendi olduğun makinene bilincine teslim olmak bu. Nasıl bu kadar özgür olabiliriz? Beklentisiz. Aslında bunun farklı sebepleri de var. Bir o kadar kendinden emin değilsin ama senin zincirlerini kırman için o işi ortaya koymaya ihtiyacın var ve bir başlangıca. Bir şeyler yaptığın için iyi hissedeceksin ve ortada bir şeyler var üstüne bahsedilebilecek elle tutulur o şeyler artık kafanda ya da bir hayal olarak değil karşında duruyor işte üstüne tartışabilecek bir malzeme. Bu yapılan işlerde biraz sığlığa itebilir yani üstünde uğraşılmamış gibi anlaşılabilir fakat bunu şu şekilde kullanabiliriz bu malzemelerin kıyıya vurması ve birlikte mozaik oluşturmaları. Başka bir şeye zemin hazırlaması aslında yapmak için yapmak değil. Yapmak istemek. Bir şeyi istediğin için yapıyor oluşun. Bu değerli bir şey ispatlamaya çalışmadan etrafı doldurmak değil de içinden geldiği için yansıttığın bir şey aslında bu konuyu biraz daha mistisizmle karıştırabilir hayatınıza ilginç bir kavram araştırma konusu ekleyebilirim. Akaşik kayıtları (Levh-i Mahfuzlar) birçok bilim insanı yani geçmişte dünyayı etkileyecek işler ortaya çıkaran şu an bahsettiğimiz kişiler örneğin Einstein gün içinde koltuğunda otururken saatlerce düşüncelere dalar etrafla iletişimin koparırmış sanki orada değil başka dünyalarda belki solucan deliği teorisini bu şekilde buldu ve tarihi değiştiren birçok kişide bunun gözlemlendiği söylenir. Hint kültüründe ve tarihinde uzayla ilgili çok malzeme var ve yer şekillerinde de görülecek eserler var bundan ayrıca geniş olarak görsellerle bahsedilebilir. Konumuzla ilgili olan kısmı Doğu Kültüründen öğrendiğimiz Akaşik kayıtları. Bunun anlamı evrendeki yeryüzünde ki her şeyin cevabının, açıklamasının uzayda kayıtlı olduğu ve bazı insanların bu kayıtlara erişebildiği. Aklıma gelen frekanslar, boyut algıları. Örneğin matematikçi Ramanjuan bulduğu denklemleri, formülleri rüyalarında gördüğünü söyler. Ve bu kayıtlara uluşan biri evrendeki bütün bilgilere de ulaşabilir. Belki böyle şeyler yaşama isteği geçmişte kaldı ya da her şey zaten ulaşılabilir vaziyette. World wide web içinde kayıtlarla sarılıyız. Bunların temiz bilgi olduğu şüpheli elbette süzgeçten geçirmek gerekiyor. Ya da en çok düşündüğüm şey çok fazla şey yapılıyor yeni yapılacak ve özgün bir şeyler çıkarmanın zorluğu daha az şey bilirken ne kadar çok şey yapılabilir umudu. Zaten her şey yapılmış ve yeterince kolaylaştırılmış. Bu dünyada bilinmeyen ne var? Her şey önüne serilmişken neyi çıkarmak istiyorsun taşın altından? Ne çıkabilir ki zaten taşın altından? Bu durumda sağlıkla olan kendine dönmek kendinle ilgili bilmediğin keşfetmediğin şeyleri öğrenmek ve beslemek gibi geliyor bana. Mesela kitap seçerken öğrenmek istediğin bir şeyler olmalı o konunun en iyi versiyonlarına ulaşmakta titizlik istiyor. Bir şeyin senin karşılaştığın haline gelmesi kesinlikle bir anda olan bir şey değil. Şu an burada yazıyor oluşum okumanızda bir anda ve ilk anda olmadı muhtemelen zaman geçmesi gerekti. Bu birazda kurcalama işi ilk görülen ilk duyulan şeyin kabul edilmeden dur bir dakika ne oluyor bu da neyin nesi neden karşıma çıktı durup biraz izlemeli dinlenmeli bunu yapmakta biraz o şeye bağlıyor aslında bir şey hakkında bir şeyler öğrenmek o şeye bağı kuvvetlendiriyor sevdiriyor belki. Ben o yüzden fikir oluşturmadan önce direkt olarak ilgimi çeken şeye kendimi uzak tutuyorum daha doğrusu onun bana vermesini bekliyorum malzemeyi kendimi ona, o şeye maruz bırakarak. Tamamen benim için yeni olan filmle ilgili belki konusu, yöntemi ya da dönemiyle ilgili bilgilenip belki o yüzden rastlaştığım şeyi direkt açıp izlemek yorum dinlemeden ya da birini tanımadan önce serbest uçuş yaşamak bir şeyleri. Sürprizli olması. Aslında çok sürpriz olmuyor çoğu zaman diğerlerinden farklı ne çıkabilir? Bu da yarmak bir düşünceyi. Şaşırma duygusu çok eğlenceli şaşırtıcı değilken bile hayret etmek ilginç gelmesi. Çocuk gibi. Yargısız ve şaşkın. Her şeyi ciddiye alıp anlamaya çalışan. Dışarıdan görüşleri dinlemek önemli başka açılardan görmek ve çoğu zaman yanıltıcı kendi aklın gibisi yok doğrusu. Senin onunla birebir ilişkin. Kalabalıkları sevemiyorum şehrin içinde ama biraz izole bir yerde büyüdüğüm için ve kaçtığım için kalabalıktan belki ya da korkuttuğu için ama insanlarla olmak güzel şu an ki gereksiz insan kalabalığı bile hoş sessiz evim kadar olmasa da. Başkalarından bir şeyler öğrenmek karışmak kalabalığa kaybolmak aslında o kalabalıkta da yalnız hissetmek bazen. Bir şeyler paylaşabildiğin ya da bir nebze olsun anlamak isteyen anlatmak istediklerinle bir araya geldiğinde hissettiğin kalabalık hissi de hoş.

    Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum

    Tuttukça güçleniyorum

    Kalabalık oluyorum *

    Sevgili romantik Turgut Uyar’dan selam kalabalık kelimesi hep bu dizeleri aklıma getirir

    Şair bir adamın aşkını anlama işini

    Yarın acayip ilgimi çekecek bir şeyle rastlaşmak üzere ya da beslemek üzere kısa bir ara kokusunu alıyorum gelecek olanın ona şaşıyorum ve heyecan duyuyorum şimdiden 😕 Heyle başlıyorum. Selam.

  • şeffaf

    Onu açık bir kitap gibi okuyabiliyorum.* Bu aslında karşındakinin sana açık olması demek değil. Senin ona karşı onu okumaya karşı isteğinle ilgili bir anlama geliyormuş derinliğine ve cümlenin kuruluşuna göre. Benim bundan anladığım hiçbir şey saklamayan birini okumaktı. Sahi neden gizem yaratmaya çalışırız? İlgimizi saklarız? Birini aslında gerçekten dinlerken dinlemez gibi yapıp başka tarafa bakarız. Beklediğin bir şey vardır belki ama yarın çok geç olacağını bilmezsin. Doğru an diye bir şeyde yok, öyle yaşanması gerekir belki hislerinin o an ki duygu, düşüncenin sonucuyla. Seni neye götüreceğini bilemezsin. Gerçekten bilemezsin tahminlerinin ötesinde bir güzellikte olabilir hayatın senin için planı. Aslında düşünüyorum bazen hani fazla büyük fazla yüce bir şeyin içinde neyi kontrol edebiliriz ki. Ve ben eşyaların yerinin habersiz değişmesine bile çıldıran biri olarak onu bulamadığımda hayatta ki yerimle ilgili sanırım bu bir anda olmamasıyla ilgili aheste bir ilerleyiş ve bir anda pik yapışı kontrol edilemez. Ve bu aşağı doğru da olabilir beklenmeyen bir anda. İsteklerin belirliyor yolunu ve ne kadar tutkuluysan bence iyiysen senin için bir sürpriz hazırlıyor yollara. Merakta bu işin parçası taşı kaldırıp bakman lazım bulman için onu. Kaldırmaya gücünün olması. O taşı fark etmen. Altında ne olabilir merakı. O taşın senin yoluna çıkması. Senin o yoldan gitmeyi seçmen. Senin yola çıkman. Ve bu hikayeyi bize anlatman. Anlatış biçiminin seçimi de ilginç bir konu. Kişiye bağlı olarak değişkenlik gösteren ve bu sayede müthiş bir çeşitlilik gösteren özgün bir alan. Kişinin kendini ifade ediyor oluşu bunu dinlemek isteyen biri için muazzam bir haz duygusu. Onun o özgün çabasıyla senin ilgini besleyişi ve kendine yarattığı alanı ziyaret edişin hepimiz bu kadar şanslı mıyız bilmiyorum. Bu bir seçim, ilgin ve o ilgini gösterebilecek empati duygusu ve ilginin neye olduğu. Seçtiğin şeyleri yaşıyorsun. Dün bir söyleşiye katıldım fotoğraf ve sinema ile ilgiliydi bu önyargılarım fotoğrafı anlamak istemem ne bu fotoğraf soruları gibi gibi. Biriktirdiği entelektüel birikimin ve kendinden değil de alandan konuşmalarıyla duayen olduğunu düşündüğüm kişinin sorusu: Seçim ve karar arasında ki fark nedir? Onun ne dediğini hatırlamıyorum. Benim söylediğim kararların seçimlerin sonucu gerçekleştiğiydi. O da bunun aslında bir karar olduğunu çünkü sonucunu bildiğini söyledi. Biraz fotoğraftan bahsedersek çok şey var ama benim kendime çıkardığım iyi fotoğrafa maruz kalmanın önemi, andaki zaman genişliğinin uzunluğunu vermesi yani uzun süren bir fotoğraf bulmak (bu özelliği dün fark ettim) ve kesinlikle ilk yapmak istediğim şey çok az fotoğrafa maruz kalmak seçici olmak beyne hepsini göndermemek. Günde bir iki belki. Çok fazla uyaran rahatsız edici. Şehir hayatı gibi. Hiç boşluk yok ve sürekli koşturuyorsun. Oysa etrafı izleyerek yürümek insanların yaptığı şeyleri izlerken de güzel doğayla gerçeklikle burun buruna güzel ve sokak kültürünün içinden geçmekte güzel. Nasıl bir semt? Dokuları neler? Kesinlikle kozmopolit sayfiyeler en ideali insan için oluşturulan not edilsin. Biraz karışık bir yazı oldu tekrar ayrı ayrı ele alacağım konuları kısa kısa bahsetmiş oldum. Devamı gelecek..te Zamanı geldiğinde. Bizim yarattığımız bir diliminde.

  • Bölüm – 2*

    İstanbul’dan ne ister hayat

    hayat istanbul’da nasıl nefes alır

    hayat nefes alarak mı var olur yoksa

    nefes alış – verişleri mümkün mü kılar

    Şehir olmak mı zordur yoksa şehir hayatı mı

    İstanbul olmanın diğerlerinden farklı yanları nelerdir

    İstanbul okyanus kenarının değil boğazlı iç denizin İstanbul’u

    İstanbul’u bu kadar vazgeçilmez kılan her zaman bir dönüşünün olması neden? Seni kabul edeceğini düşünmen belki ama o eski İstanbul değil ki. O bile kendini tanıyamaz hale gelmiş. Hafızalarda, anılarda birbirine anlatırken bulmuşlar insanlar kendilerini. Nasıl oldu da bu kadar değişebildi? Bizler mi yaptık bunları. Anılarına sahip çıkamadık. İstanbul’da hayat bulan hayatı, birlikteliklerini kutsayamadık. Ama o yine bir yer buldu fışkıracak canlandı nefes alabildiği yerlerden. Sarnıçlarda bu mucize gibi olan boşluklardan yüzen şehirde suyla sesin dansı eşlik etti. Çok etkileyici ve sanki iyileşmek isteyen insanı tedavi eder gibi. Hayat üfler gibi eski binaları canlandı eski semtlerdeki mabetler artık gizemini kaybetti çünkü ziyaret sebepleri değişti bir sebep bulduk ve ziyaret ettik kendi anılarımızı üretmek ve hatırlamak için. Boğazda yüz, çevir küreklerini. Suyu olan yeşil bir şehir olmak. Her şehrin hayali. Bakalım sarı ve taştan Mardin’le ilgili neler anlatabilirim. İçine nasıl bir hayat üflenmiş. Yakın bir zamanda aktaracağım.

    Medeniyetler, şehirlerde kurulmuş. Medine kelimesi medeniyetin çıkışıdır ve anlamı şehir demektir. Hayatın kendine akan sonsuz yol bulması. Gördüğümüz her şeyde, her yerde ve her an hiç durmadan. Şehirleri insanlara benzetmek yerinde olur çünkü onlar gibi hareket ederler. Sonları yoktur ama şekil değiştirirler her yeni sevgiliyle yeniden başlarlar hayata devam ederler aslında şehirler birilerinin platonik sevgilisidir. Şiirler yazdırırlar kendilerine hikayeler, şarkılar anıtlar, sokaklar, isimler, meydanlar daha nicesi. Her dönem, olay yeni bir çehre kazandırır. İşi bunların üstesinden gelip yılmamaktır. Bir şekilde devam etmektir. Varlığı başka şeylere sebep olur. Ne değerli.

  • Hikaye

    Rüyalar, öğretiler ; jung. Bilmeceler, entelektüel uğraştan uzak kaynağı belirsiz bilgiler; zen koanları. Bir de bizim şu bir anda ortaya çıkan ne dediğini anlamadığımız ama önemli bir şeyler söylüyor sanki anlayalım diye tuhaf fıkra gibi şeyler dinlediğimiz, okuduğumuz; Nasreddin hoca. Bu üçünün bir araya geldiği bir yazı okudum ve çok ilginç geldi bu benzerlik ama farklılık. Nasıl olabilir? Aslında Jung’a aşinalığı olan çalışma alanıyla tanıştığımdan beri ufak tefek yaptığı şeyler, anlatmak istedikleriyle ilgilenen biriydim ve her araştırdığım benim için eksantrik olan konuda da bir şekilde alıntılanan bağlantı kurulan biri olması araştırmayı kaçınılmaz kılıyor. Üstünde en çok durulan konu ve bu üç zemini bir araya getirdiğini söyleyen şey kolektif bilinçdışımız ( collective unconscious). Toplum olarak bir araya gelmemiz gibi. Aslında bilincimizle olmasa da biliçdışımızla birbirine bağlı olduğumuzu söyler bu görüş, onu savunur. Yani konuşmayan dilimiz bize en çok ulaşan hikayeler, mitler duymak istediğimiz inanmak isteğimiz şeylerle. İnsan, inanç yüklü bir varlık ben öyle gözlemliyorum. Olmayana inancı çoğu zaman gördüğü şeyleri anlamasını engelliyor düşüncelerini öteliyor. Aslında kendi yolculuğuna kapıldığında inanması gerekenler, bilmesi gerekenleri kendi bulabiliyor çoğunlukla düşünerek. İçine doğduğu şeyin değil de kendine doğarken; her doğum sancılı sonunda kendi kendini var ediyor. Bu yolculuğu hepimiz yapıyoruz. Farklı destinasyonlarda aynı sesleri duymaya başlıyoruz benzer kokular gidilen yol kendi olanların diyarı. Vücuduna iyi bakarak zihnini temiz tutarak yolda tanıştıklarınla aynı yollardan geçtiğini görüyorsun. Varılan yer kendi olanların diyarı bir şekilde aynı dili konuşuyorsunuz kulağa farklı sesler de gelse de konuşulan dil aynı. Tasasız, sevinçli bir tınısı var.

    rota oluşturuluyor..

  • dönüşüm-I

    dönüşüm neyle başlar? bir şeyi neden yaptığını açıklayabildiğinde belki. ama bunu her zaman başarabilir miyiz? seçimlerimizin her zaman bir nedeni var mı? özellikle onu istediğimizle ilgili öncesinde yazdığımız bildiğimiz şeyi bıraktığımızda. seçimi nasıl yaparız? etkenin nedir artık? içten gelen bir ses? gerçekten kendimizi ne kadar dinliyoruz, seviyoruz ve ilgi gösteriyoruz aslında daha önemlisi tanıyoruz. Kendini tanımak istedin mi? Kendinle oturup bir yemek yemek mesela? Birlikte sahil seslerini dinlemek. Çok yorucu biri olabilir ama bir şeyleri öğrenmek tanımak biraz böyle bir şey galiba. Emek vermek bir şeylere. Bir insanı tanımak nasıl bir şey? Ruhuyla ilgili daha çok bunu bende merak ediyorum yakın bir titreşim mi ona çeken koku mu yaptığı şeyler mi o an ki bir şeyleri tamamlamak mı ya da asılsız bir merak mı? Ama kesinlikle düşüncede başlayan belki o an bilincinde olmadığımız bir detay. Mekanizmamızın çoktan bildiği bir şey. Bu çok tartışılan bir konudur psikoloji biliminde hangisi birbirine sebep olur; duygu, düşünce ve davranış arasında hangisi birbirinin başlangıcıdır? Gerçekten keskin düşünceleriniz yoksa inandığınız bir dava biraz muallakta kalır sevdiğiniz bir şeyi düşünüp buna sebep olanın hangisi olduğunu düşünürsünüz. EVET düşünerek başladınız buna bende son zamanlarda bununla ilgili konuşan bir grupta bu kabulü ele alarak incelemeye başladım davranışlarımı ve zincirin sonunda davranış olduğuna hemfikiriz. Ve evet farklı olarak incelenebilir her durum ama bir tabloya baktığımızda beyin onu incelemeye başlıyor ve bir şeyler üretiyor düşüncelere iletildikten sonra bir şeyler üretmeye başlıyor. Duygular. Düşüncelerimiz belirliyor aslında düşüncelerimizle karar veriyoruz ne hissetmek istediğimize. Bu aslında hiçbir şeyin esiri olmamak ve bizim elimizde olması istediğimiz şeylerin. Biz seçiyoruz ne hissetmek istediğimizi. O düşünceyi seçiyoruz.

  • Zaman zaman

    Bugün daha da kişisel bir dille yazacağım daha da günlük gibi olacak bu yazı. Önceden düşünülmemiş sabahtan bu yana gördüklerim yansıtmak istediklerim olacak. Ayna misali. Mesela çok sevdiğim kıştan öncede yapma fırsatı bulduğum kürek sporu şimdi yine sezonu açılmış erkenci kuşlar sabahtan denize açılmışlar ada açıklarında çiftelerini çeviriyorlar. Çok keyifli denizde olmak en az onu uzaktan izlemek kadar. Deniz böyledir çünkü seni alıp uzaklara götürür ne kadar uzağa gitmek istersen o kadar kaybolursun arınırsın seversin. Hem vücudunun, hem dünyanın çoğunluğu sudur. Balıktır, insanda etrafında neler olup bittiğini anlamayan. Derya içre olup/ Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf* demiş birileri. Sahi öyle miyiz? Aslında belki böyle olması gerekiyordur. Anlam yüklemeyelim mesela hiç olalım boşluk olalım. Bunu beynime ilk defa hissettirdiğimde o kadar boş ve rahattım ki çünkü hiçbir zaman bir şeye tutunmak ısrar etmek isteyen biri de değildim o zaman bu zannettiğim gerçekliği de bırakabileceğimi fark ettim. Çünkü bunlar sadece benim zannetmelerimdi. Sadece olaylar, oluş vardı. Gerisi aslında sadece kurduğumuz yazdığımız senaryolar. Öncesinde öğrendiğimiz gerçekle onu tekrar tekrar oluşturup yazıyoruz. Aynı şeyleri tekrar yaşıyoruz çünkü onu biliyoruz. Oluşturduğumuz senaryo da rolümüz aynı sadece farklı bir sahnede oynuyoruz. Peki asıl soru bu oyun nasıl bozulur? Bu rolden nasıl çıkılır ve gerçek hayat gerçek senle nasıl tanışabilirsin? Bunu istiyor musun? Kendin olmak? Bütün benliğinle anda yaşamak. Kulağa ne acayip geliyor değil mi? Şu an olan zaten ben değilmişim gibi. Sanki tanımadığım biri aynaya baktığımda gördüğüm ya da aynaya bakmaya çekindiğim görmek istemediğim biri gibi ve aslında aynaya baktığımda gördüğüm bu kadar yakın ama bu kadar uzak biri. Kendini tanımaya çözülmeye anlık mesafedeyiz yani asla hızlı olan bir anda olan bir şey değil oldukça uzun sabır gerektiren bir serüven hatta ama kendini tanıdıktan sonra aynanın karşısına sen olarak çıktığında yol çok keyifli çok tanıdık bir hal almaya başladı. Doğru an geldiğinde yaptığın seçimlerden ibaret sadece. Öncesinde asla anlamadığın bilmediğin tonlarca olasılıktan senin seçtiğin seni sana yaklaştıran seçimler sadece o an geldiğinde görebildiğin ve sadece bunlardan ibaret hayat. Öncesi sonrası olmayan o an var ve sen varsın. Artık her gün olma olasılığı seçiyorum kendime. Kalbin hangi güzel şey için çarpıyorsa / Her doğan güneş sana onu getirsin.* Olasılık olmak aşkın kendisi olmak . Bu kavramlarla tanıştım biraz daha idrak etmeye yaklaştım aslında ve bir o kadar fikrim yok 🙂 Ama her gün olabilecek birçok olasılık olduğunu bilmek o kadar güzel ki. Aslında bakıyorum bunun heyecanını her zaman taşıyan biriydim yani bunların olabilmesi için her güne farklı uyanmak için rutinsiz olmak yarın başka bir yerde başka bir şey yapıyor olabileceğimi bilirdim bugünden farklı olarak. Ve bir önceki gün sadece yapacaklarımı bilirdim rutini olmayan yerine getireceğim sorumluluklarımı onların neler getireceğini bilmeden ve her şeye açık olarak alan bırakmış bir şekilde. Ve bu bazen yani bu hepimizin yaşadığı şey hiçbir gün ne kadar birbirine benzese de gün yine gün olsa da hiçbir zaman aynı değil. O kadar farklı ki. Hisleri farklı, akışı farklı, ışık farklı, havası farklı, her şeyin yaşanmasının zilyon tane kombinasyonu var. Hadi bu sabah bir olasılık seçin kendinize ne olmayı seçiyorsun? Güzel bir pazar olsun. Pazartesi ilk iş yeni haberlerle geliyorum arayı açmadan 🙂

    ilk yıldız* balıklı olan söz : Nazım Hikmetin Akrep Gibisin şiirinden ve harika bestelenmiş şekilleriyle de dinlenebilir ya da kendi sesinden biraz dolaşın müzik platformlarında ipucu vermiyorum bu sefer

    ikinci yıldız * o satırlar doğum günün kutlu olsun kızım olarak tamamlanıyor. Yıllar önce çilekli doğum günü pastasında babamın yaptırdığı ve yazdığı şekilde kutlanan güzel sözler ben unutmuştum fotoğrafıyla karşıma çıktı bu yıl o sözlerin ne kadar özel olduğunu ve sürekli tekrarlanması gerektiğini fark ettim. Her doğan güneşle aslında hatırlıyormuşum gün doğumlarını o yüzden mi beklermişim ne. Ama bilmezmişim bütün kontrolün bende olduğunu olasılıkları seçebileceğimi ve bu kadar sınırsız olduğumu.

  • Günümüz Kadını

    Cadı olarak nitelendirilen bir neslin o zamanda yaşamayan hali. Varlığını sürdürebilmek için aklıyla hareket ettiğinde eril düzenin bir şekilde dalga geçip yerdiği sadece bu fikri bir kadından duydukları için alay konusu olan bir kadın. Bu şiddeti seçmediği için düzenin yok etmeye çalıştığı. En azından artık cadı olarak yakılmıyor diye sevinelim mi yoksa akılcılığımızı feminenliğimizle saklayalım mı? Aslında olan benliğimizi yansıtamamanın derin üzüntüsü.. Dışarı da olan dünya da kabul edilmek için fikirlerimiz çok mu ciddi olmamız gerekiyor fevri bir şekilde gülerek anlatamaz mıyız bunu? Ya da aklımızla ilgili çok büyük beklentiler kendini ispatlama çabası olmadan hareket edebilsek herhangi birinden duydukları için değerli olsa fikrin kendisiyle ilgilenilse artık her şeyden bağımsız olarak fikrin kendisiyle. Kadın kendini saf göstermek zorunda kalmasa bir şey ispat etme çabası olmadığında ya da bu iyi niyetli düşünceler saflık olarak algılanmasa aslında erkin şiddetinden uzak naif ruhlara sahip çok daha duygularıyla hareket eden bir düzenle değişse. İnsanlar sadece birbirlerini sevdikleri için birbiriyle olsa mesela. Yine her şeyden bağımsız sadece sevgisiyle varlığını gösterseler dünya da. Ruhların dolaştığı mekandan, yaşanan zamanın çok ötesinde bir yerde ruhların dansıyla taçlansın. Düşüncelerim çok romantik, hayalci algılanabilir böyle olduğu için bir özür borçlu değilim. Günümüzde kadının sıkıştığı bir yer ve yine günümüzde cadı atalara sahip bir kadının her ruh için özgürlük istediği bir düzen. Her nerede olursa uzayın içinde bir yerde mümkün bu düzen.

  • Görüntü Hapishanesi

    Olduğumuz dünyayı, çevremizi, insanları beş duyumuzla algılıyoruz. En gözdemiz ise görmek. Konuşmadan da önce gelen tercih etmediğimizde de içinde olduğumuz bir dünya. Seçemediğimiz şeylerle de iç içe olduğumuz bir dünya. Ve bunu görebilme yetisine sahip olduğumuzda otomatik olarak yaparız. Seçebildiğimizde de bu şekilde mi olurdu? Örneğin sosyal medya ve maruz kaldığımız onca emeksiz, anlık veri. Bu bilgilere gerçekten ihtiyacımız var mı? Kendi özgünlüğümüzü ve bir şeye gerçekten ilgi duyduğumuz düşündüğümüz ve merak ettiğimiz için yaklaşsak çok daha gerçek sosyal hayatlar yaşamaz mıydık? Paylaşım yapmadığımız ama paylaştığımız bir hayat. Her şeyi bu şekilde kayıt almalı mıyız? Anlık paylaşımlarla anlar kayıp mı oluyor? Hikaye özelliğine kişisel bir dur zamanı. Kendi hikayeni yazabilmek için başkalarının senin için yazdığının çok ötesinde gerçek bir hikaye için. Asıl anlatılmak isteneni anlayan biri yok ya da hislerin önemsendiği bir mecra değil sosyal medyadaki dünya. Ya da anlatılan bir şey yok ve etkileşim var fotoğraflarda verilmek istenen bir imaj. Biraz uğraş gerektirilmeli gibi geliyor. Düşünmeyi seven biri için fotoğraf ne anlatır? Düşünceyi zayıflatır ve derinlikten uzaklaştırır. Verilen şey çok hızlıdır ve tarihten, andan bir hatıra olarak kalır. Fotoğraf körü olmamak için fotoğraftan uzaklaşmak mı gerekir? Ayrıştırmak için çok hızlı ve durdurulmaz bir akış var. Nasıl seçici olabiliriz? Uzaklaşabiliriz. Daha gerçeklikle iç içe olmayı deneyerek. Verilen şey çok hızlıdır ve tarihten, andan bir hatıra olarak kalır. Fotoğraf körü olmamak için fotoğraftan uzaklaşmak mı gerekir? Ayrıştırmak için çok hızlı ve durdurulmaz bir akış var. Nasıl seçici olabiliriz? Uzaklaşabiliriz. Gerçeklikle iç içe olmak için yazınsalı seçerek dikkat süremizi uzatmak mesela. Daha çok emek vermek bir şeyi kafamızda görüntülerken, canlandırırken gerçekliğe beynimizin sağlamasıyla ulaşmaya ne dersiniz??

  • Kireç Taşından Kolye Yapmak

    Kireç taşının bu kadar hafif, şekillenebilir, ince bir kaya olması onun üstünde yaşamayı tehlikeli hale getirse de harika takılar yapmaya engel değilmiş. Ben biraz çocukluğumdan beri takının içinde büyüyerek babamın işleri vesilesiyle ilgili hale geldim. Ve takı hep özellikle malzemesiyle değer biçilen bir şey oldu. Ve şimdi sahile vuran kireç taşlarını birkaç dokunuşla bir takıya sanat eserine dönüştürmek vay be. Atölyede kaynaklar ince yerleştirmeler eritmek kaplamalar sular her biri özel gelen taşlarla işçilik. Peki bu uğraş niyeydi o zaman? Hangisi birbirinden neden daha değerli oluyordu? Değerleri de biz biçmiyor muyduk zaten. İnsanlar. Her şeyin merkezinde olmayı bir şekilde başarmış insanlar. Bu takı merakı neydi peki? İnsanların ilk aksesuarı çengelli iğneymiş. Mezopotamya’nın kuzeyinde bir firkete tokası. Şu anda da çok sevip değişik anlamlar yüklüyoruz. Ve oraya o taşlara ulaşılması her zaman yaşadığın yerin sahiline vurarak sana gelmiyor. Peki hayatımıza aldığımız kullandığımız şeyleri neye göre seçiyoruz? Öncelikler değişebilir ve gördüğüm kadarıyla dünya artık kendine özel bir şey arıyor evet çoğunluğa uyduğumuz akımlar, ürünler bir şeyci olma durumu var ama onun ötesinde kişiselleştirilmiş daha özel hissetme arzusuna sahip insan. İnsan olma durumu da biraz buna has. Neticede insan ellerini kullanmaya başladığında her şeye daha incelikle insan olma duygusunu katıyor çünkü ellerini en iyi kullanabilen hayvan olarak diğerlerinin arasından sıyrılıyor. Biz bugün bu yeteneğimizle yazılar yazıyoruz sanat işleri ya da zanaatlarla uğraşıyoruz. Ve birer izler bırakıyoruz dünyaya. Geride kalan genlerimiz dışında ruhlarımızın kendini ifade ediş biçimi olarak geride kalıyor bunlar. Kabuğunu kırıp içindeki ruhu serbest bırakıp onu dolaşması için kendini ifade etmesi bu işlerle. Başkalarının onu tanıması ve kullanması ondan ilham alması. Kendimiz daha çok bu alanlarda serbest bırakalım ve neler olacak görelim çünkü sanat bir içgüdü, herkesin içinde varlığını süren sonradan oluşan bir şey değil. Sadece bu içgüdünün kendini yansıtacak yeri bulması önemli. Bazılarımız bunun için daha çok hevesli ve mesleğe dönüştürmüş şanslılar ve bunu paylaşmaya da bir o kadar hevesli çocuksu ruhlar. Daha çok paylaştığımız kendimizi yansıttığımız güzel günlere..

  • gerçekten tanımak ister misin?

    Aslında her şeye bir gözlük arkasından baktığımızı söylesem? Aslında hiçbir şeyi o filtreden geçirmeden bakamadığımızı. O ışığı olduğu rengiyle asıl rengini aslını görmek ister miydik? Bunu geldiğimiz gördüğümüz yaşadığımız dünyanın filtresinde olarak yapıyoruz. Algımızı daraltan bir şey ve öğrenme kolaylığı sağladığı içinde tercih ediyoruz. Çünkü isim veriyoruz ve öğrenmek kolaylaşıyor. Bu aslında o durumu o kişiyi o veriyi gerçekten tanıyamamaya sebep oluyor. Fark ettim ki tanımak istediğim sevmek istediğim şeye o yüzden tanımadan yaklaşırım onu araştırmam, soruşturmam onu bana verdiği gördüğüm onun konuştuğu tavrı izlerim ve asıl sonucun ortaya çıkması an meselesi olur. Yargısız yaklaşmak birine, bir şeye onu gerçekten sevmek istemek değil mi? Yar-gılarla onu yar-dan atmadan. Onu olduğu gibi kabul ederek hayatına. Onun olduğu şeyi görmek isteyerek. Buna izin vermek onun varlığının olduğu şeyinde ortaya çıkması demek. Bu sevmek değil mi gerçekten? Bir şeyin dünya da kendini var edebilmesi demek yeni bir dünya evren keşfetmek gibidir. Kendisi için ve biz için. Bunun için güç bulması birinin onu anlamak istemesiyle dinlemesiyle başlar. En iyi yapılan konuşma birini gerçekten dinlediğimizde söylediğimiz bıraktığımız sessizliktir. Çok uzamasın o da eşlik etsin ve hiç susmasın. İster karşıdaki ve işte gerçek diyalog, gerçek buluşma. Bundan ne kadar uzak olabiliriz? Kendimiz olmaya sürekli kendimizleyken. Her an bu açık alan bırakılabilir. Biri bu kadar çok sevilebilir.


Dünyadaki Yerim

Aklıma takılan günlük sorular, gözlemlerim ve gezdiğim yerler